Genç Yazılımlılar İçin – II: Master yapmak ya da yapmamak.
Çok komik… Aslında traji komik… Bakın anlatayım:
Üniversiteli gençlerle hemen her buluşmamda bana sorulan sorulardan birisi de “hocam master yapalım mı?” oluyor. Çocuklarının kafasını daha lisedeyken “doktora yapma” fikriyle yıkamış bir adama sorulacak soru mu bu? Ya da yaşı 40’nı geçmesine rağmen, bir de Felsefe masterı yapsam diye düşünen bir adamın bu soruya cevabı ne olabilir ki? Dolayısıyla bu soruya, “tabi ki yapın” ya da “sadece master değil doktora da yapmalıyız” şeklinde cevaplar veriyorum. Toplumumuzun eğitim seviyesinin yükselmesi, sektörde bilgi birikiminin olması, herşeyden önce bilgi ve bilgi sevgisi kültürünün yaygınlaşması vb. tonla sebepten dolayı master ve doktora yapmanın önemli olduğuna inanıyorum. Tabi ki bu işin bir vechesi. Diğer vechesi ise o kadar da zevkli değil malesef.
Şöyle bir soru sorsam size: Ülkemizdeki BT sektörünün ihtiyacı açısından, ortalama bir BT çalışanının ne kadar eğitime ihtiyacı vardır? Zor soru tabi. Ama cevap kesinlikle “üniversite lisans eğitimi” değil bence. Ülkemiz BT sektöründe var olan yerleşik yazılım geliştirme kültürü ve pratiği açısından ele alındığında, benim iddiam şudur: Akıllı bir lise mezunu, var olan işlerin ezici çoğunluğunu, makul miktarda iş başı eğitim ve yol gösterme ile başarabilir. Efendim BT sektöründe çalışanlar zaten liselerden gelen en zeki çocuklardanmış, ÖSS’de ilk bilmem kaça girenler bu sektörde çalışıyorlarmış, yok lisedeyken fizik olimpiyatlarına katılmışlarmış ya da yazılım sektörü çok analitik bir zeka istiyormuş, falan filan… Bence hepsi hikaye. Bunun, heyecanlı Bilgisayar Mühendisliği öğrencilerinin canını sıkacak bir iddia olduğunun farkındayım ama bence durum bu kadar vahim. Bence sadece bizim sektörde değil, pek çok mühendislikte durum bu kadar vahim: İnşaat Mühendisliği ve “bina inşa etme” kültürümüzde de durum pek farklı değil. Ya da bakın, ortalık Endüstri Mühendisliği mezunu dolu ama görüyor musunuz süreç tabanlı bir çalışma? Ben görmüyorum… Kadın, “Endüsti Mühendisliği mezunuyum ve 10 senedir falan bankada iş analisti olarak çalışıyorum” diye tanıtıyor kendini. Soruyorum, “nasıl iş analizi yapıyorsunuz?” diye. Cevap veriyor “işte, müşterimiz iç müşteri oluyor her zaman. Onlardan istek geliyor. Gidip görüşüyorum onlarla, sonra görüşmeden çıkardıklarımdan bir Word dokümanı oluşturuyorum. Ayrıca PowerPoint’de ekran tasarımı yapıyorum.” “Peki” diyorum içimden ve soruyorum kendi kendime: Burada “analiz” nerede?: PowerPoint ile yapılan şeyin analiz olmadığı kesin çünkü zaten adında “tasarım” var. Geriye kalıyor “Word dokümanı”. Oradan birşeyler çıkarmaya çalışıyorum, çünkü kadının anlatımından “Word dokümanına yazılan şey, iş analizidir” ya da “cümleleri, analitik yapan şey, onların bir Word dokümanına yazılmış olmasıdır” (!) şeklinde birşey çıkıyor. Soruyorum,” o Word dokümanındaki temel kısımlar, başlıklar nelerdir?” Ya da “herhangi bir diyagram çiziyor musunuz” diye, ama nafile. Tek derdim, “iş analisti” olarak çalışan Endüstri Mühendisi arkadaşımızın zihninde “iş” ve “analiz” ile ilgili bir kırıntı var mı onu anlamak. Belli ki iş analisti olarak çalışan herkes kendine göre bir “analitik” 🙂 süreç izliyor.Ve Word dokümanına yazılan şeyler bir şekilde “analiz” oluyor ama dokümanda herhangi bir yapısallık bile yok. Peki söyler misiniz bana böyle bir işi akıllı bir lise mezunu niye yapamasın? Bu işin neresinde analitik bir işlem var? Bu işin postacılıktan ya da sekreterlikten ne farkı var? Postacılıktan farkı yok, çünkü analitik bir katma değer olmadan sadece bilgiyi taşıma söz konusu, herhangi bir çözümleme ve dönüştürme yok. Sekreterlikten farkı yok çünkü Word dokümanına geçiriliyor anlatılanlar. Halbuki, işi soyut olarak bir süreç olarak ifade etme, gerçek olaylardan oluşan senaryolarla, bu soyut süreci kurgulama ve doğrulama, iş kurallarını farklı kriterlerle yakalayıp ifade etme, nesne-merkezli bir yaklaşım söz konusuysa bir kavramsal nesne modeli çıkarma vb. yaklaşım ve tekniklerden bahsetmesi gerekirdi. Literatürde ve pratik uygulamada tonla “iş ve ihtiyaç analizi” (business and requirements analysis) yaklaşımı, tekniği, şablonu (patterns), diyagramları (örneğin UML), en iyi uygulamaları (best practices) vs. var. Var mı uygulayan? Olsa, bir Endüstri Mühendisliği disiplininin sağladığı alt yapıya ihtiyaç olurdu. Ve siz de derdiniz ki “bu işi ancak bir Endüsti Mühendisi” yapabilir.
Tonla iş analistine eğitim verdim, bir tanesinin de zihninde “ihtiyaç tipleri” gibi bir ayırım görmedim. Hatta analiz ile tasarım arasındaki farkı bilene bile pek rastlamadım. Her eğitimde ya da danışmanlıkta Karl Wiegers’ın nefis Software Requirements kitaplarını ebook olarak dağıttım, nefis örneklerinden verdim… Çünkü ihtiyacınızı ya da işinizi analitik olarak ele alıp, çözümlemezseniz, ne istediğinizi ya da nasıl iş yaptığınızı tarif edemiyorsunuz demektir. Bunu yapamadığınızda, hangi yazılımı, hangi en ileri teknoloji ile geliştirdiğinizin hiç bir önemi yoktur. Yazılım projelerinde, ne yapacağınızı bilmediğinizde, ne kadar adam-gün, ne zaman, ne kadar maliyet vb. hiçbir soruya yanılma payıyla bile olsa cevap veremezsiniz. Ne proje planı yapabilirseniz ne de test. Yaparsanız, sadece “yaptım oldu” olur. “Dostlar sizi PMP’lerinizle proje planı yaparken görsün”den öteye gidemezsiniz. İşimizi ve ihtiyacımızı tarif etmeyi bu şekilde algıladığımzıda ne master yapmış bir Endüstri Mühendisi’nin katma değer sağlaması mümkündür ne de bu duruma master sahibi olmak tercih sebebidir.
Aynı durum, yazılım geliştiren programcılar için de geçerli. Tonla Bilgisayar, Endüstri, Matematik vb. mühendisin çalıştığı bir yazılım geliştirme ortamında en temel kavram “ekran” nasıl olur? “Ekran aşağı, ekran yukarı”. Her şey sadece ve sadece ekran ile anlatılıyor. O yukarıda bahsettiğim ünlü Word dokumanını, tamamen ekran tasarımı ve üzerindeki arayüz elemanlarının özelliklerini yazarak oluşturan ve buna “iş analizi” diyen iş analistleri de gördüm bu ülkede ben. Herşeyin ekran üzerinden anlatıldığı bir yerde “iş” ve “analiz” nerede Allah aşkına? En önemli soyutlamanın “ekran” olduğu bir iş ortamının anlamlı olması için orasının, CRT ya da LCD ekran geliştiren bir elektronik vb. bir AR-GE birimi olması gerekmez mi? 🙂 Yazılım gibi tamamen süreç odaklı bir işi, “ekran” kavramı etrafında kurgulamamız için ne kadar eğitim almamız gerekiyor? Bunun için ne kadar Matematik, ne kadar differantial equations, ne kadar operating systems, ne kadar algorithms, ne kadar artificial intelligence öğrenmemiz gerekiyor?
Bakın ilanlara, pek çok ilanda Bilgisayar Mühendisi ile başlanır, sonra Elektronik Mühendisliği vb. mühendislikler sıralanır. Yahu BM’in yapacağı iş için niye EM ya da “ilgili bölümler” gibi ortaya karışık bir şey söylenir? Sebebi şu: Aslında aranılan şey, biraz mürekkep yalamış adam. Ne okuduğu çok da önemli değil. Gerçek bu.
Dolayısıyla “master yapalım mı” sorusunun cevabı yine tamamen kendi içinizde yatıyor. Kimse sizden master yapmış olmanızı beklemez bu ülkede, ama siz kendinizden bekliyorsanız ona saygı duyarım. Dolayısıyla bilgi sizin için önemliyse, master da yapın doktora da. Yok “erken kalkan yol alır” derseniz, bir an önce işe girin, nasıl olsa masterlı olmak çok da fazla bir avantaj sağlamayacak.
Toplam görüntülenme sayısı: 2033
Cem
01 Mart 2012 @ 09:15
“Bu işin postacılıktan ya da sekreterlikten ne farkı var? ” demişsiniz.
Vallahi bu kadar mı doğru tespit yapılır? Bu kadar mı yaraya parmak basılır? İş Analistliğini sokakta 3-5 kuruş harçlık kazanmak için anketörlük yapan öğrencilerin işi ile karıştıran sözde analistler de şu yazıları okuyup biraz feyz alabilseler ne iyi ne faydalı olurdu 🙂
Murat
20 Temmuz 2014 @ 18:15
Yazınızı okudum, sizn aradığınız analist benim tarzımda çalışan bir analist anladığım kadaryıla, bir işin kökenine inerek aslında ne olduğunu araştırıp ondan sonra ona bir çözüm bulmaya çalışırım. Bir sorun hakkında küçük bir program yapmam istendiğinde önce işi araştırıp, analiz ettikten sonra o kişinin aslında bir programa ihtiyacı olmadığını, hazır paket programlarla veya işini farklı bir şekilde yaparak o işi halledebileceğini söylemişliğim çok olmuştur.
Bu sayede gereksiz diyebileceğim pek çok “iş” sadece farklı bir öneri getirdiğim için halledildi. Bu durum ise farklı bir bağımlılık oluşurdu. Başka problemlerini de bana danışma ihtiyacı hissediyorlar artık 🙂 Tabii ki işle ilgili olan, Bilgisayar okur yazarlığı ve yaptığı işi anlamadan yapma bir tür otomat haline getiriyor insanları, düşünmek ise ağır işçilik ve çok zahmetli, görerek yapmak, düşünmeye ihtiyaç göstermiyor.
Bu sayede yaptığı şeyin adını bilip içeriğini bilmeyen pek çok çalışan ortaya çıkıyor. Gözlemlediğinde onun ne yaptığını anlayıp, büyük sistem içerisinde bir noktaya konumlandırabiliyorsun ama o kişinin tek derdi, akşam saat 5 olsa da çıksak, böyle bir dert yok, zaten büyüklerimiz bizim yerimize düşünmüştür, İşleri ne diye düşünüyorlar.
Bir de şikayet var, iş yoğunluğundan angaryadan vs. vs. halbuki yaptığı işi bilse, o işi daha az emekle nasıl yapabileceğini de bilecek..
Program olursa işi azalacak diye bekliyor, yöneticiyi ikna ediyor, ortaya çıkan program iş yükünü 2 katına çıkarıyor. Neden ? Çünkü eski düzeni değiştirmeye korkuyor. Dolayısı ile eski yöntemle, programı paralel çalıştırıyor.
veya işi nasıl yaptığını bilmediği için, manuel yaptığı işi , programla daha zor bir şekilde yapar hale geliyor. Yazılımdan, yapandan, onu tavsiye edenden, yöneticiden soğuyor …
Yani ne yaptığını bilmeyen insan her yerde dert.
Akin
21 Temmuz 2014 @ 21:15
Malesef dedikleriniz dogru. Bunlarin pek cogu da kendine guvensizlikten kaynaklaniyor.
Tesekkur ederim.