Her Zeki Öğrenci, Programcı mı Olmalı?
Serbest çalıştığım için, değişik vesilelerle, çok farklı çalışma ortamlarında çok farklı geçmişe sahip BT çalışanlarıyla karşılaşıyorum. Karşılaştığım kişilerin pek çoğuyla, bazen eğitim bazen de danışmanlık faaliyetleri sırasında, onların programcılık bilgi ve tecrübe düzeylerini, yaklaşımlarını vb. öğrenecek kadar mesai harcıyorum. Gördüğüm şu: Progamcılık, “nev-i şahsına münhasır” bir meslek ama bizzat programcı olmak isteyenler ve bunun için çalışanlar, bu durumdar haberdar değiller.
İnsanın kendisini tanıması ve kendi meziyetlerine en uygun mesleği seçmesi, hayatında yapacağı en iyi işlerden birisi. Ve bu çok zor birşey, bunun farkındayım. Ama toplum niye vardır ki? Ana-baba, okul çevresi, etrafımızdaki büyükler vs. niye vardır ki? İdeoloji haline gelmiş kalıpları insanlara dayamak için mi yoksa her bireye, kendisini ve çevresini tanıma imkanı vermesi için mi? Belli ki toplum, aileler, okul vb. çevreler pek çok kişiye, zeki olmasından yola çıkarak, Bilgisayar Mühendisi olmasını öğüt veriyor. Bunu lise yıllarımda ben de yaşadım. Ama bu öğütün doğru kişilere verilip verilmediğinden ise emin değilim. Neden durup duruken bu konuyu ele aldım? Çünkü işim vesilesiyle karşılaştığım kişilerin pek çoğunun hayatlarını, farklı dillerde program yazarak kazanmalarına ya da kazanmayı planlamalarına karşın, programcılığın gerektirdiği zihni ve davranışsal yetkinlikleri haiz olmadıklarını ve dahası bu gerçeğin de farkında olmadıklarını gözlemliyorum. Yani kendilerini tanımadıkları gibi kendilerine ideal olarak gördükleri işin tabiatıyla ilgili en ufak bir fikirleri de yok böyle kişilerin. Sonuç: Mutsuz çalışan ve verimsiz iş ortamı.
Programcılık, çok hırs, sabır ve odaklanma isteyen bir iş, yüksek seviyede soyut düşünme yetkinliklerine ihtiyaç duyuyor. Düşünmenin farklı seviyelerinden habersiz, bu seviyeler arasında hızla inip çıkamayan kişilerin iyi bir programcı olması zor. Bir iş sürecini kodlarken, iş kuralları vb. çok sayıda faktörü göz önüne alamayan, bunların arasındaki etkileşimleri sistemli bir şekilde çözemeyen birinin iyi programlar yazması da zor. Odaklanma sorunu yaşayan, 3-5 saatlik bir sürede, çok faktörlü bir problemi hem kavramsal olarak analiz edip hem de son derece kısıtlayıcı ve tamamen matematiksel bir notasyon olan bir programlama dili ile gerçekleştirecek ve bunu yaparken de performans vb. noktaları da gözden kaçırmayacak bir zihne sahip değilseniz, vasat bir programcı olmaktan öteye geçemezsiniz. Tüm bunları yaparken, ufak bir virgülü unutmanız dolayısıyla da programınızın derlenmemesi ya da doğru çalışmaması da sizin motivasyonunuzu bozmamalı. Hataları tek tek bulup, iğneyle oya işler gibi ilerleyeceksiniz. Her adımda çok ufak bir ilerlemeye sevineceksiniz. Bulamazsanız Google’dan envay çeşit aramayla sorununuzu çözmeye çalışacaksınız. Bulunca kendinizi iyi hissedip bir sonraki probleme odaklanacaksınız ve bu döngü böyle her gün saatlerce devam edecek. Bu her zekaya ya da kişiliğe göre bir durum değil. Aslında bu bir zeka sorunu da değil. Bu bir kişilik özelliği, bu şekilde çalışmayı çok sevmek, bundan haz duymak zorundasınız. Aksi taktirde böyle hastalıklı bir çalışma şekli kimseye cazip gelmezdi. İyi programcı zekidir ama tersi doğru değildir. “Kötü programcılar zeki değildir” denemez. Bu bir zeka ve kişilik yapısı sorunu. Zekayı, sosyal zeka, uzaysal zeka gibi kategorilere ayırdığımızda ne demek istediğim anlaşılacaktır. Nasıl mimar olmak, estetik ve uzaysal bir zeka gerektiriyorsa ve estetik yönü eksik olan zekaya sahip bir kişinin, ismi Einstein da olsa, bir mimar olarak başarılı olması çok zorsa, üniversite giriş sınavından en yüksek puanı almak ya da ilk bilmem kaça girmek, iyi bir programcı olmak için yeterli değildir. Hele, ezberci eğitim ve sınav sisteminin insanları ayırt etmek için kullanıldığı Türkiye gibi bir ortamda, liseden birinci olarak mezun olmak ya da üniversite sınavında yüksek puan almak, kesinlikle bu meslekte başarılı olmak için bir işaret değildir. Ben zihin ve davranışsal yapısı programcılığa çok uygun ve bu yüzden de çok başarılı pek çok meslek yüksek okulu mezunu programcı tanıdım örneğin. Çocukların üniversiteden önceki hayatlarında bilgisayar ile çok uğraşmaları, örneğin en zor ve en yarışmacı oyunları çok başarılı bir şekilde oynuyor olmaları da onların iyi birer programcı olacaklarını göstermez. Çocuğun zekası buna elverse bile davranışsal özellikleri onu bu meslekte başarısız kılabilir. Ben programcı olmak isteyen ve zeka yapısı buna son derece uygun olduğu halde çalışma yapısı, yani davranışsal özellikleri programcılığa uymadığı için bölümünde ya da mesleğinde başarısız olan insanlar da tanıdım. Bu insanlar, kendilerine yol gösterilmemesinin ya da yanlış yol gösterilmesinin bedelini ödüyorlar açıkçası.
Dolayısıyla
- Çevrenizini sizi çok zeki olarak betimlemesi,
- Bilgisayar Mühendisliği’nin ya da programcılığın çok prestijli, “rocket-science” cinsinden afili bir algı yaratıyor olması,
- Devam ettiğiniz dershanedeki rehber hocanızın “bu puanla Bilgisayar Mühendisliği’ne girersin” demesi
- Bilgisayar vb. oyunları oynamayı çok seviyor olmanız hatta onlarda çok başarılı olmanız
sizin iyi bir programcı olacağınızı göstermez.
Bilgisayar Mühendisliği okuyan pek çok üniversite öğrencisinin bu yanlış içinde olduğunu çok sık gözlemliyorum. Onlara, Bilgisayar Mühendisliği okumanın, kendilerini otomatik olarak programcı yapmayacağını, bu bölümde programcı olmak dışında, iş/ihtiyaç analisti ya da sistemci gibi, başka BT mesleklerine yönelik yetkinlikleri kazanmanın da mümkün olduğunu ve araştırıp bu mesleklere yönelirlerse çok daha başarılı ve mutlu olacaklarını, uygun dille anlatmaya çalışıyorum.
Geçen gün, oğlumun, Avusturya’da okuyan bir arkadaşıyla bir sene sonra tekrar karşılaştık. Geçen sene onunla, Bilgisayar Mühendisliği okumaya karar verdiği ve 1. sınıf öğrencisi olduğu için, Java ve programcılık üzerine hızlı bir sohbet yapmıştık. Aradan geçen sürede Java ile programlama dersi almış. Görüştüğümde bana, bu desten kaldığını ve Java’nın çok zor olduğunu, sırf bu kalmadan dolayı farklı bir bölüme geçtiğini söyledi. Ben de onu “Java’dan kaldığı için” tebrik ettim ve zararın neresinden dönülse kardır dedim. Benzer süreci oğlum da yaşamıştı çünkü. O da lisede, meslek olarak kendisine, benim mesleğimi seçmiş (valla bu benim suçum değil 🙂 Ben taa ortaokul yıllarından itibaren onu felsefe, sosyoloji, din ya da tarih gibi düşünsel bir alana yöneltmeye çalışmıştım ama o bilgisayar diye tutturmuştu) ve lisans eğitimine, ABD’deki bir üniversitede Computer Science ve Mathematics çift ana dal ile başlamıştı. İlk dönem C, ikinci dönem de Java kullanılan başlangıç seviye programlama ve algoritma dersleri aldı. Çok iyi hatırlıyorum, ikinci dönem aldığı Java dersinde proje yaparken sık sık Skype vasıtasıyla konuşurduk. Ve bu konuşmaların birinde, yukarıda anlattığım programlama döngüsünü ima ederek “bu iş hep böyle mi yapılır?” diye sordu bana. Ben de “evet, bu durum programlamanın en temel özelliğidir” diye cevap verdim. Bana o anda, bu mesleğin kendisine göre olmadığına karar verdiğini söyledi. Daha sonra, o dönem almış olduğu mikro ekonomi dersi ile ekonomiyi çok sevidiğini de farkettiğini bana söyledi. Ekonominin konuları, ele aldığı olgular dünyası, bunları ele alış şekilleri ve içindeki sosyalliğin tam kendisine göre olduğunu farketmişti ve 1. sınıfın yazında Computer Science yerine Economics ile yoluna devam etmeye karar vermişti. Şimdi 2. senesini bitirdi, çok mutlu ve çok başarılı. Oğlum zeki mi zeki, soyut düşünce sistemi kuvvetli mi evet kuvvetli. Ama programcılığın vazgeçilmez olan “tırmalama” unsuru, aşırı a-sosyal problem çözme kültürü ona göre değildi belli ki. Ve tabi ki bir diğer şansı da Türkiye’de bir üniversiteye gitmiyor olmasıydı.
Keşke, ailelerimiz ve okullarımız, gençlere, kendilerini ve mesleklerini tanımada daha fazla yardımcı olabilse. Keşke üniversitelerimiz, kendini ve bölümünü tanıyan gençlere, meslek seçmede bir şans daha verse de daha mutlu bireyler yetişse. Keşke üniversitelerdeki bölümlerimiz, öğrencilere öğretirken, eğitim ve öğretimi sadece akademik bir faaliyet olarak görmese ve öğrencileri, mesleğin tabiatı hakkında daha fazla aydınlatsa, onları gerçek dünyaya daha fazla yaklaştırsa.
Toplam görüntülenme sayısı: 2301
Sevde
11 Ağustos 2011 @ 14:50
Maalesef günümüzde özellikle de ülkemizde sevmediği mesleği öyle ya da böyle okumak durumunda kalan, kendini buna mecbur hisseden ya da öyle hissettirilen öyle çok ‘parlak zeka’ var ki! Parlak zeka diyorum ama yanlış meslek seçimi yüzünden ‘parlayamayan zekalar’ bunlar. Çok güzel ve doğru bir yazı gerçekten, toplumumuzun ön yargılarını ve bunların yarattığı olumsuz sonuçları; mutsuz gençleri ve mutsuz gelecekleri ne güzel gözlemlemişsin, ne güzel anlatmışsın, kalemine sağlık!
Taner
12 Ağustos 2011 @ 03:06
Çok güzel bir yazı olmuş hocam. Tespitleriniz son derece yerinde. Üniversite tercihi yapacak öğrenciler için iyi bir referans niteliğinde…
cenk
06 Ekim 2011 @ 17:50
Mahlesef benimde sıkıntım odaklanmada. Ama bu birazda insanın kendisini tanıması ile alakalı sanırım. Mesela elimde bir kitap var yazanları algılamam lazım. ilk 5 dakika okuduklarımı nerdeyse anlamıyorum. Sonra ise okudukça anlayarak içine dalıyorum. Bilmiyorum herkezde böylemidir. İlk elinize alırsınız ufflaya puflaya okur ama zaman geçtikçe odaklanırsınız. Birde en sevmediğim okuduklarını unutma. Algılamada pek sorun yaşamıyorum ama 1 ay önceki okuduklarını unutma olayı insanın canını sıkan etken.
Genç Yazılımlılar İçin – I | Java Günlüğüm
17 Ekim 2011 @ 14:23
[…] kol gezen ideolojik söylemlere kanmaz, daha sağlıklı adımlar atarsınız. (Bu konuda “Her Zeki Öğrenci, Programcı mı Olmalı?” başlıklı yazıma […]
Ceng
31 Ekim 2011 @ 09:48
yazdıklarınız şuan ki durumumu öyle iyi özetliyor ki..Bil. müh. böl. bitirdim , ilk projemi yapmaya başladığımda bu mesleğin bana göre olmadığını anlamama rağmen pek fazla dirayet gösteremedim. Şimdi mezunum ve bu bölümden öğrendiklerimle kazanç sağlamam gerekiyor fakat bu oldukça zor ,meslekte azar azarda olsa ilerlenebilmesi için yaptığınız işi sevmelisiniz ki kendinizi geliştirebilesiniz.Açıkçası şimdi nerden ve nasıl başlayacağımı bilmiyorum.İnsanın sevdiği işi yapması mükkemel birşey olmalı !!
kesme
27 Kasım 2011 @ 07:26
Merhaba, gerçekten çok doğru noktalara değinen bir yazı olmuş, teşekkürler. Bahsettiğiniz “tırmalama” olayı, belirli metodları kullanarak doğruya ulaşmayı merkez alan tüm mesleklerde var, özellikle bilim insanları için çok geçerli bir durum. “Tırmalama” işi sonucunda başarılı olma ile ilgili en önemli faktörlerden birinin de “kendini kendini motive edebilmek” ten geçtiğini düşünüyorum. Çünkü bizim işimizde çoğu zaman sadece bilgisayar ekranı ve biz varız. Kalabalık ekipler ile kotarılan projelerde bile birilerine sürekli birşeyler soramazsınız. Bazen yaşadığınız sorunu çözmeye çalışmak, onu anlatmaktan daha kolaydır. Bazen ise diğer ekip üyeleri de o kadar yoğun ve derin sularda dolaşmaktadırlar ki, onları rahatsız etmek istemezsiniz. Dolayısıyla belki de çözümsüz olduğunu düşünmeye başladığınız sorununuzu o an kimseyle paylaşamazsınız ama motivasyonel olarak desteğe ihtiyaç duyarsınız. Kendi kendinizi motive edip gardınızı düşürmezseniz, belki de çok kısa bir süre sonra bir bakmışınız ki herşey çözülmüş.
İbrahim Gündüz
16 Eylül 2012 @ 17:38
Çok faydalı bir yazı olmuş, gerçekten anlattıklarınız beni çok fazla düşündürdü. Ancak ben de 3 sınıf bir bilgisayar mühendisi adayıyım. Doğru bir alan seçtiğimi bir kez daha yazınızı okuyarak anladım. Sebeb olarakda bilgi güvenlik ile ilgileniyorum ve işletim sistemi olsun, network olsun, web uygulaması olsun güvenlikleri üzerine kafa yormak herzaman beni heyecanlandırdı 🙂 teşekkürler. her şeyden önce dediğiniz gibi “kendini bil” !!!
Akin
18 Eylül 2012 @ 09:30
Yazımın işe yaradığına sevindim açıkçası 🙂
fatih aralar
06 Ocak 2013 @ 23:06
Yazınızı soluksuz okudum emeginize sağlık.ben mimarın meslegimide çok seviyorum.başka bi meslek olsaydı yapamazdım sanırım:))java ya merak saldım. Yazilarinizi severek okuyorum. Teşekkür ederim…
Muhsin
16 Nisan 2014 @ 15:40
Web tasarım işini 1 ay önce merak sarmıştım. 4 ay sürecek bir eğitime katıldım 1. ayını doldurdum, baktımki bu iş yukarda dediğiniz gibi dikkat, odaklanma, soyut düşünebilme kabiliyeti gibi meziyetleri bünyenizde barındırmanız gerekiyor lakin bunlar bende yok varsa bile yasım 24 geçirdiğim eğitim süreci olanlarıda köreltmiştir. Yazı cok faydalı oldu, bosuna zaman kaybından kurtulacam inşallah, teşekkürler deneyimlerinizi paylaştığınız için. Kendim otomotiv öğretmeniyim bu arada.
Akin
16 Nisan 2014 @ 16:42
Sizin de kendinizde yasadiginiz gibi, aslolan neyi istediginziden ziyade neye yeteneginizin oldugu. Aslidna insan bunu kesfedince zaten istedigi de yetenegi olan oluyor.
Sevindim sizin adiniza. Tesekkurler.
Murat
19 Temmuz 2014 @ 21:43
gerçekten güzel bir yazı, anlattıklarınız bugüne kadar yaşadıklarımı bir başkasının ağzından duymak açısından çok iyi geldi. Ben de uzun bir süredir yazılımla uğraşıyorum. ne yazık ki bu işin eğitimini almadım. Tamamen kendi çabalarımla bir noktaya geldim. MYO mezunuyum Bilgisayarla ilgisi olmayan bir bölüm ve sadece haz üzerine bir çalışma alışkanlığım var. Tırmalamak ve problemleri çözmek en zevk aldığım şey, Eğitime devam etme gibi bir olasılığı mümkün görmüyorum. Çünkü sizinle aynı yaştayım.
Sorum şu; ileride bir yerde çalışmak ve iş aramak gibi bir sorunla karşılaşırsam, talep edilen diploma sertifika vb. gibi engelleri aşarak yeteneklerim ve bilgimi nasıl ifade edebilir. İş vereni bu konuda nasıl ikna edebilirim. ??
Akin
21 Temmuz 2014 @ 00:17
Merhaba Murat bey,
Yorumunuz icin tesekkur ederim.
Sorunuza gelirsek, malesef bu ulkede diplama problemini asmak cok zor. Bu yuzden vaktiniz ve imkaniniz varsa, calisirken bir taraftan da muhendislik bolumunu bitirmenizi tavsiye ederim. Onun disinda aslin sertifika arayan pek yok, en azondan application development icin boyle. Veri tabani vb. kisimalr icin sertifika daha revactadir diye biliyorum. Dolayisiyla bence is bulmanizda en buyuk eksikliginiz muhendislik diplomasina sahip olmamaniz olabilir. Her ne kadar MYO mezunu olup da iyi yerlere yukselmis arkadaslar tanisam da ekseriyet boyle degil.
Burak
17 Mayıs 2015 @ 00:47
yazdıklarınız çok doğru.. ben de kimya mühendisliği okudum hatta aynı anda kamu yönetimini bitirdim iş hayatımda mutsuzum ve çalışmayı da bıraktım şu an… Türkiye’de üniversite eğitiminin çalışma yaşamına ya da kişinin ayakları üzerinde durabilmesine, üretken olabilmesine hiç bir yarar sağlamadığını da düşünüyorum. o yüzden gönlümden hangi meslek geçiyorsa ne yapmak istiyorsam onla ilgili bilgileri kendim edinmeyi ve kendimi geliştirmeyi düşünüyorum, istiyorum. başarılı olur muyum, bu yol doğru bir yol mu bilmiyorum :(( tek bildiğim mutsuzum ve aşık olacağım kendimi sürekli geliştirmekten ve öğrenmekten zevk alacağım potansiyelimi en iyi şekilde kullanabileceğim alana yönelmek istiyorum.. genç arkadaşlara benden iki tavsiye: 1. üniversite için bölüm seçerken çok titiz olsunlar ve tutkuyla bağlanacakları bir bölüm seçsinler, hata yaptıklarını fark ederlerse hemen yön değiştirsinler. 2. geçmiş başarınızın gelecekle ilgili hayallerinizi sınırlamasına izin vermeyin, her gün yeni bir gündür ve başlangıçtır!
Akin
17 Mayıs 2015 @ 05:38
Burak bey, teşekkür ederim güzel yorumunuz ve paylaşımınız için.
Serdar
03 Şubat 2016 @ 22:38
İş dünyasının dar kalıpları ve vizyonsuzluğu karşısında maalesef sevgi gün be gün kendini endişeye bırakmakta ve bir çok arkadaşım gibi bende kendime şu soruyu neredeyse sürekli soruyorum? Orta yaşlara geldiğim vakit aynı işi yapma şansı bulabilecek miyim? Malum ülkemizde ki illede mühendis olsun takıntısı, genç, aktif ve sömürüye daha elverişli olan yaş kitlesinin tercih önceliği olması.
Saygılar
Akin
04 Şubat 2016 @ 19:35
Malesef öyle Serdar bey.
Tesekkurler.