Zeka mi Çalışma mı Yoksa Toplum mu?
Eskiden bu yana “zeka”dan ziyade “çalışma”ya öncelik veren bir tavrım vardır. Zeka Allah vergisidir ama çalışma, kişinin iradesiyle gerçekleşir ve bu ikisi arasındaki çekişme tavşan ile kaplumbağanın yarışındaki gibidir, zekaya güvenmek boştur belki daha da kötüsü kibirdir, ama çalışan her zaman başarır. Bu hikaye ve anlatılan “yeteneğine güvenme, başarı için çalış” düsturu, hayatımızın ilk yıllarından itibaren, her Türk gibi benim de zihninin derinliklerinde yer etmişti.
Yukarıda bahsettiğim duruma rağmen, toplumumuzdaki pratikler gerçekte, sanki zeka ve yeteneği çalışmanın önüne çıkarıyor gibi geliyor bana. Hakikatte, işini ciddiye alan, kurallarına uyarak en iyisini yapmaya çalışanı görmeyip, her türlü başarıyı sadece zekaya atfetme gibi bir halimiz zaman zaman çok sırıtıyor bence. Bu yüzden özellikle eğitim ya da kısa konuşma vesilesiyle bulunduğum ortamlarda, zekayı kullanarak hızlıca birşeyler ortaya koymak yerine, çalışmayı, disiplinli ve sistemli öğrenerek bilgilenmeyi, ancak bilgi sahibi olduktan sonra kısa yollar ve hızlı kazanımlar için kafa patlatmayı vurgulamışımdır.
Ben bu şekilde kendime göre bir felsefe oluşturmuşken, ilk başta, genelde uzak durduğum kişisel gelişim kitaplarından birisi gibi duran, Malcolm Gladwell’in Outliers (Çizginin Dışındakiler) – Bazı İnsanlar Neden Daha Başarılı Olur? isimli kitabı geçmişti elime. Hatta kitaba başından değil de sadece ilk satırları ilgimi çekti diye 4. bölümün 3. kısmından başladım. Sonra kitap beni sarmaya başladı ve bir önceki bölümü de okudum ve sonunda kitabı baştan sırayla okuyup geçenlerde bitirdim.
Malcolm Gladwell, New York’ta yaşayan, bir gazeteci ve yazar. Gladwell’in, Outliers dışında, hepsi dilimize çevrilen 3 kitabı daha var: Tipping Point (Kıvılcım Anı) (2000), Blink (Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü) (2005), Outliers (Çizginin Dışındakiler) (2008) ve What The Dog Saw (Köpeğin Gördüğü) (2009). Yazarın Outliers’da da yaptığı, başarının bileşenlerini ele almak. Gladwell, daha kitabının başında kitabını, başarıyı bireysel zeka ve yeteneklere bağlayan anlayışı yıkmak üzere yazdığını ifade ediyor. Bu amaçla kitabında dahilere bayağı yer ayırmış. Ve zeka ile başarı arasındaki ilişki ile ilgili olarak vardığı sonuç şu: Eğer 120 IQ’ya sahipseniz, geriye tek farkeden, ne kadar çalıştığınızdır. Yani başarı için gerekli bir zeka eşiği var ve o zeka eşiğini geçiyorsanız, geriye başarılı olmak için gereken şey ne kadar çalıştığınızdır. Bu sanki, iyi bir basketbolcu olmak için eşik olan, 1.90 gibi bir boya sahip olmak zorunda olmanız gibi birşey. Nitekim Michael Jordan ve Kobe Bryant’ın boyları sadece 2 metre civarında.
Kitabın dahilerle ilgili bölümlerinde, 1920’li yıllarda ABD’nin California eyaletinde, Terman isimli bir bilim insanının, yaklaşık 250.000 ilkokul ve lise öğrencisi arasından özenle seçilen ve IQ’ları 140 ile 200 arasında değişen 1470 tane öğrenciden oluşan “dehalar grubu” çalışmasına da yer veriliyor. Terman, bir bireyin hayatında, ahlakı dışında en önemli olan şeyin IQ olduğunu ispatlamak istiyormuş. Terman, bu dahileri, okul ve iş yaşamları boyunca takip etmiş, neler yaptıklarını bir bir kayda geçirmiş. Sonuç ne olmuş, biliyor musunuz? Hayal kırıklığı. Çünkü bu dahiler ordusunun başardıkları, aynı sayıda normal zekalı öğrencilerin başardıklarından farklı değilmiş.
Aslında kitap, başarının bileşeni olarak zeka yerine çalışmayı vurgulamıyor. Kitap, zekanın gerek şart olduğunu ama tek başına başarı için yeter şart olmadığını vurgularken, başarıyı daha çok bir hediye olarak sunuyor. Kitaba göre başarı, toplumun ve zamanın sunduğu fırsatları, normal zekaya sahip olan birinin çalışarak değerlendirmesidir. Bu yüzden kitabın bölümleri 2 ana kısıma ayrılmış: Fırsat ve miras. Yani kitap temelde, “başarılı insanlar fırsatları nasıl çalışarak değerlendirdirler?” ve “başarıda, içine doğduğumuz kültürel ortamın rolü nedir?” sorularına cevap arıyor.
Outliers’ı okuyunca, aslında başarının çalışmanın da ötesinde bir yapısı olduğunu düşünmeye başladım. Kitap, zaten fırsat ve miras derken bunu vurguluyor ama sanki daha açık vurgulaması gerekirdi gibime geldi. Demek istediğim şu: Bir insan ahlaksız bir toplumda ne kadar ahlaklı olabilirse, başarısız bir toplumda da o kadar başarılı olabilir. Yani biz sanırım “o mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler” latif ifadesinde de anlatıldığı gibi aslında toplumsal olan pek çok olguyu bireysel almak eğilimindeyiz. Ahlak bunun en güzel örneği. İçinde bulunduğumuz toplumda, örneğin ticari faaliyetlerden bahsederken, toplamda ticarette ahlaksızlığın çok yaygın olduğunu ifade edip tek tek insanlardan bahsettiğimizde onların ahlaklı olduklarını vurgulamak ne kadar çelişen bir durum ise, genel olarak başarılı olmayan bir toplumdan başarılı insanların çıkmasını beklemek de o kadar paradoksal bir durum işte. Yani ahlak ve başarı gibi sıfatlar olsa olsa ancak ve ancak toplumlar için söz konusudur kişiler için değil. Dolayısıyla “ahlaklı insan yoktur, ahlaklı toplum vardır” sözüne ne kadar inanıyorsam artık “başarılı insan yoktur, başarılı toplum vardır” sözüne de o kadar inanıyorum. Çünkü, tek bir insanın ahlaklı ve erdemli olmanın kurallarını tek başına yerine getirmesi mümkün olmadığı gibi, başarının Outliers kitabında vurgulanan en temel iki öğesi, fırsat ve miras da ancak toplumsal olarak anlamlıdır, bireysel olarak değil.
Her toplum, bir dünya kurma girişimidir. Her toplum kendi doğrusunu, kendi yanlışını, kendi ahlakını, kendi erdemini ve pek tabi ki kendi fırsatlarını ve kendi mirasını yaratır. Bireysel olarak başarılı olmanın yolu da toplumsal bir başarı ortamı oluşturmaktan geçiyor.
Toplam görüntülenme sayısı: 6125
umut karakoç
19 Ağustos 2011 @ 14:20
Gerçekten hayran kaldım. Bugün ilk defa ve şans eseri iki makalenizi okudum. Düşünceleriniz düşüncelerimi sardı etrafa. Sanki makaleleri ben yazmışım gibi hissettim. Tabi ben yazmışım gibi derken bilgi bakımından değil. Fikir bakımından. Tebrik ediyorum sizi. Blogunuzu her gün takip edicem.
Akin
19 Ağustos 2011 @ 17:42
Teşekkür ederim. İnşallah ilginiz daim kalır.
murat
23 Ağustos 2011 @ 10:01
blog gayet guzel, yazilar akici fakat okumasi zevkli degil. cunku siyah uzerine beyaz font asiri derecede goz yoruyor. Gri arka plan ustune siyah font oneririm.
Akin
24 Ağustos 2011 @ 02:54
Teşekkür ederim, önerinizi dikkate alacağım.
Rabia
28 Ekim 2011 @ 11:17
merhaba,münazaraya katılmak için araştırma yapıyordum;başarıda zeka mı yoksa çalışmak mı daha etkilidir konusu hakkında,yazınız ve düşünceleriniz çok yardımcı oldu.Teşekkürler
tarık
27 Aralık 2011 @ 13:17
siz demişiniz zeka allah vergisi ama çalışma irade ile olan bir şey iradeyi kim tetiklettiriyor?
nihal
26 Şubat 2012 @ 17:11
Bu akşam tesadüf eseri bir arkadaşımın paylaşımı sonucu günlüğünüz ile tanıştım ve bir anda 5 yazınızı okumuş buldum kendimi. Java konusundaki bilginizi takdir etmek henüz bana düşmez, sadece hayranlıkla karşıladımm bu nedenle. Ancak bilimsel çeviri konusundaki hassasiyetinizi ve başarıya bakış açınızı paylaştığımı belirtmek isterim. Zira başarısız toplumda başarılı insan olunamayacağına inancım nedeniyle Türkiye’nin en büyük bankalarından birindeki işimden 4ayda istifa ettim. Bu durumu idrak etmekte güçlük çekenlere yazınızı okumalarını onerecegım 🙂 teşekkür ederim
Akin
27 Şubat 2012 @ 04:16
İlginiz ve samimiyetiniz için teşekkür ederim Nihal hanım. Genel olarak ülkemizdeki bankaların İT birimlerinin, bu sektördeki en kötü yerler olduğunu söyleyebilirim. Genel olarak demem önemli burada. Lakin maddi imkanlarının, yazılım evlerine göre sınırsızlığı da bir gerçek. Sizin gibi bir idealistin oralarda fazla geçinemeyeceğine şaşırmadım malesef.
safiye
14 Mart 2012 @ 12:28
makeleniz gerçekten de güzel olmuş..ellerinize sağlık.yalnız makalede bahsettiğiniz kitabı” Malcolm Gladwell’in Outliers (Çizginin Dışındakiler) – Bazı İnsanlar Neden Daha Başarılı Olur?”gerçekten çok merak ettim 🙂
Akin
14 Mart 2012 @ 15:47
Teşekkür ederim. Kitabı piyasada rahatlıla bulabilirsiniz.
senem
20 Kasım 2012 @ 17:19
Elbette ki Başarıda zeka ve çalışmak terazinin iki kefesi gibidir.Biri olmadan diğeri işe yaramaz fakat birisi ağır basıyor ki burada münazara yapıyoruz.Bizim tezimiz ‘BAŞARIDA ÇALIŞMAK DAHA önemlidir’
Bir gün Thomas EDİSON’a sorarlar ‘Dehayı oluşturan nedir’ Edison’un cevabı mükemmeldir ‘Dehanın %1’i iham %99’u terdir.Evet Edison’un zekası belki de bizden üstündü fakat o kadar deneme sonucunda başarısız olmasına rağmen pes etmeyip hırsla çalıştı.Denedi ve 1000.denemesinde buldu ampulü.Şimdi Edison ampulü çalışarak mı buldu yoksa oturduğu yerden zekasıyla mı?
Zeka Allah vergisidir.O’nun verdiği zekayı siz çalışarak geliştirisiniz.IQ nuz ister 180 ister 190 olsun fakat çalışmadan başarı hayaldir.Çalışmanın içinde emek vardır, gayret vardır,sabır vardır ve bunlar başarının altın anahtarıdır
Buna başka bir güzel örnek de zeka engellilerdir.Normalde zekasını yönetemeyen zeka engelliler rehabilitasyon merkezlerinde azim ve çalışmakla bu tür engellerini dert etmiyorlar ve hayata farklı bir bakış açısı ile bakabiliyorlar .Peki bu da mı zeka ile başarılıyor yoksa çalışmakla mı?
Sporcular maçlara turnuvalara çıkmadan önce antreman yaparlar.Çünkü başarılı olmak , kazanmak isterler ve çalışırlar.Yani evde oturup zekalarıyla maça hazırlanmazlar.
Aynı şekilde müzisyenler ;yetenek de bunun içinde vardır fakat yapılan araştırmaya göre başarılarının %1 ini yetenek etkiliyormuş zeka %5 ini çalışmak ise %94 ünü yani yine gaibimiz çalışmak.
Herkes bir zekaya sahiptir. Bunun azı veya çoğu yoktur. Ancak başarısız olanlar zekalarını ortaya çıkaramadıklarından dolayı başarısızlardır. Zekayı ortaya çıkarmanın yolu da çalışmaktır. Çalışmadan zekamızı ortaya çıkaramayız.
Zeka seviyesi düşük olan bir kişi azmedip çalışırsa başaramayacağı zorluk yoktur eminim.Yani her ikiside birbirini tamamlayır fakar zekan düşük olsa bile çalışarak her şeyi başarabilirsin.
Başarıda çalışmanın payı % 99
Zeka nın payı % 1.
Bir araştırma böyleydi.
Japonlar zeka ortalamasında çok yüksek değiller.
Bu kadar teknolojide vs. önemli buluşları çok çalışmaları neticesindedir.
Bir Ansiklopedide buna benzer bilgi vardı…
Zeki bi insan hiç çalışmazsa başarılı olamaz. Ama zeki olmayıp, diğerlerine göre daha fazla çalışan kişi başarılı olabilir. Bu yüzden çalışmak çalışmak
Edison “Başarımın %5`ini zekama %95`ini çalışmama borçluyum” demiştir.
senem
20 Kasım 2012 @ 17:20
Katılanlar ?
Akin
21 Kasım 2012 @ 00:26
Katiliyorum 🙂
Murat
20 Temmuz 2014 @ 22:14
Peki çalışmayı tetikleyecek olan nedir ? Edindiğim tecrübeye göre bu sorunun cevabı Tutku dur. Ancak Tutku bir hedefe sahip olmayı da içkin olarak zorunlu kılmaktadır.Hedefin ulaşılabilir olması yanında zorlayıcı da olması hedefe ulaşmaktaki motivasyonu arttırıcı bir etkiye sahiptir. Yazılım elde edilecek sonuçları görmek ve bunları somutlaştırmak anlamında etkin sonuç almayı kolaylaştırdığından bu yönde bir Hedefi olanlar için ideal bir seçimdir.
Aslında tutku, zekanın derecesine bakmadan (asgari seviye olmak kaydıyla) başarıyı elde etme noktasında en itici güçtür. Ancak sistemli düşünce, çalışma ve analiz olmazsa olmaz koşullardandır.
Akin
21 Temmuz 2014 @ 21:24
Tutku konusundako soylediklerinize tamamen katiliyorum. Bence de normal zekaya sahip olduktan sonra tutku, sabir, azim, yaraticilik vb. hasletleri de beraberinde getirir.
Tesekkur ederim.